Fark Yaratanlar İş Hayatında Fark Yaratanlar

Kodlama Bilmek Yetmez, Değer Yaratmak Gerekir

Endüstri 4.0.’ın ayak seslerini duyarken, ülke olarak neler yapabileceğimizi tartışırken, yazılımın önemini her gün daha çok anlıyoruz. Sadece tüketen değil, üreten toplum olma hayalimizi gerçekleştirmenin,   genç nüfusumuzu avantaja dönüştürmenin, dünyaya açılmanın yolu kodlama öğrenmekten geçiyor. 180’den fazla ülkede 10 milyondan fazla öğrencinin katıldığı “Kodlama Saati” etkinlikleri kapsamında, ben de Logsign firmasının CO-Founder’ı ve CTO’su olan Ozan Türksever ‘i sizlerle tanıştırmak istiyorum. Deloitte Fast 50 Teknoloji Ödüllerinde 10. olan ve Amerika’daki CIO Review dergisinin 20 Umut Vaad Eden Siber Güvenlik Çözümleri’nden biri olarak seçilen Logsign Türk yazılım şirketlerinin de neler başarabileceklerini bizlere açıkça gösteriyor. Ozan’ın yazılımcılık serüveninin bu alanla ilgilenen pek çok genç için yol gösterici ve ilham verici olmasını dilerim.

ot1

Senin yolculuğun nasıl başladı ve bu yolculukta neler yaşadın?

Benim yaş grubumdaki herkeste benzer bir hikayeyi yakalayabilirsin. Salonlarda jetonla oyun oynayarak ve karne hediyesi olarak Commodore 64 alınmasıyla başladı olaylar aslında. O yıllarda ben Bolu’da yaşıyorum, bilgisayar çok ender bulunan ve ulaşılmaz bir şey. O dünyaya çok büyük bir merak duyuyordum. Hem eğlenceli hem ilginç bir şeyler dönüyor, arkasında neler var bilmiyoruz, kaynaklar çok kısıtlı, bulamıyoruz da aynı zamanda. Oyun kasetleri kırtasiyelerde satılıyordu ve ben kırtasiyede Commodore 64 kasetlerini ve Amiga 500 disklerini kopyalıyordum. Babamın arkadaşlarının çimento fabrikasına sırf bilgisayarı uzaktan görmek için beni götürmesini istediğimi hatırlıyorum. Sonra dershaneler açılmaya başladı Bolu’da, daktilolar bilgisayara dönüşüyordu, birkaç kere kurs almıştım, sonra da kurslara gidip sabahtan akşama kadar insanların ekranlarının arkasından onları dikizleyerek bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. O zamanlar yazılım diye bir şeyler yoktu hayatımda, tek derdim oyun oynamak ve keyif almaktı.

Peki sonra yazılım dünyasına nasıl girdin?

Bolu’da bir internet servis sağlayıcısı açılmıştı. O dönemde internet kafelerde garsonluk yapmaya başlamıştım, amacım interneti olan bir yerde bulunabilmekti. Çay getirip götürüyordum ama bilgisayarlarla ilgilenme ve oyun oynama fırsatım oluyordu.  Babamın dükkanı olmasına rağmen ben o dükkanda değil de internet kafelerde 3 kuruşa çalışarak vakit geçiriyordum. Bir gün Bilim Teknik dergisinde bir makalede bilgisayarların ekran görüntülerini gördüm, orada unix diye bir şey olduğunu öğrendim ve onu araştırmaya başladım. O dönemde lisedeydim, oyun bilgisayarlarından pc’ye geçtiğim bir dönemdi. İnternet kafede bir arkadaşım bana yurt dışından gelen Chip Bytes adlı bir cd seti verdi. O yıllarda internet çok yavaştı,  yazılım ve kaynak kodları cd’lerde satılıyordu. Öylece linux ve unix domainine girmiş oldum. 3 cd dolusu kaynak kodu vardı, sihirli bir şeydi, her dizini merakla dolu bir sistemdi. Elimdeki hiçbir cihazla da çalışmıyorlardı. Daha sonra bir servis sağlayıcı kurulumuna tanık oldum. Bir unix kurulmuştu, gelen insanlardan bir şeyler öğrenme fırsatı buldum.

Peki sen ne zaman ve nasıl program yazmaya başladın?

Üniversitede Kocaeli Elektronik Haberleşme Mühendisliğinde okudum. Çok imkanımız yoktu, bilgisayar bölümü yeni kuruluyordu. Genelde herkes windows dünyasındaydı, benim merak ettiğim kısım ise linux’tu. Sonra internette tr.debian.net sitesini yöneten bir kişiyle tanıştım. Bu sayfayı yapar mısın dedi ben de  php ile web sitesi programlayarak ilk defa gerçek anlamda program yazmaya başladım. Öyle başladı ve her türlü yazılımla devam etti. Üniversitedeyken web siteleri kodlamaya başladım, değişik dillerde denemeler yaptım.

Bunları nasıl öğreniyordun? Üniversitede sana bu konuda destek verecek kimse var mıydı?

Hepsini kendi başıma, interneti kullanarak, IRC’de sohbet ederek öğrenmeye çalıştım. Başkalarının kodlarını okuyarak, phpnetteki dokümanları okuyarak öğreniyordum. Genel olarak etrafımda kimse yoktu. Hocalarımız daha karmaşık teknolojilerle ilgileniyordu, onları da ben sevmiyordum, o yüzden de uzak duruyordum. Kendi sevdiğim şekilde, kendi merak ettiğim şeyleri öğrenerek devam ettim.

Okul bittikten sonra iş hayatına geçişin nasıl oldu?

Elektronik bölümü olduğu için üniversitede ilgimi çekmeyen dersler ağırlıkta olmaya başlamıştı, bu sebepten okulu bayağı uzattım, okulu 6.7.senede bitirebildim. Bu arada da İstanbul’a gidip gelip hosting firmalarında insanlarla tanışmaya ve onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Daha sonra Bnet’te 45 gün staj yaptım, bu stajda çok şey öğrendim.  Stajda öğrendiğim şeylerle daha fazla program yazmaya başlamıştım. Daha sonra bir hosting firmasına program yazmaya ve sistem yönetmeye başladım. Çok fazla da para kazanmıyordum ve oradan ayrılmaya karar verdim. Yaptığım işlerle ilgili farklı kişilerle görüşerek satmaya çalıştığım projeler çıkarmaya çalıştım. 25-26 yaşlarında daha önce staj yaptığım Bnet’in ortaklarıyla ve başka ortaklarla ilk şirketimi kurduk. 5 sene devam ettik. Hala da devam ediyor o şirket ama ben askerden sonra Sahibinden’de çalışmaya başladım. Sahibinden’de çok fazla şey öğrendim, çok fazla da hata yaptım. Yazılım açısından ne yaptığımı orada fark ettim. İnternetteki dokümanlardan öğrenmeye devam ettim. Çok büyük bir teknik challange vardı, çok büyük bir servis ihtiyacı vardı,  tecrübem olmadığı halde yolda öğrenmek zorunda kaldım. Çok fazla çalışıyordum, günde 4 saat uyuyordum, ofiste yatağım vardı. Bir yerden sonra “Bunu ne kadar devam ettirebilirim?” diye düşündüm. Oradan da ayrılmaya karar verdim. Paralelinde Logsign devam ediyordu, Logsign’in temellerini kardeşim ve ortağımız Veysel ben sahibinden’de çalışırken atmıştı.  Hafta sonları ben de onlarla birlikte çalışıyordum. Ayrıldıktan sonra da Logsign’da çalışmaya devam ettim. İlk 2 yılda burada da ne yaptığımızı tam bilmiyorduk. Bir kanun çıkmıştı, kanunun uygulanmasını sağlayan bir yazılım geliştirmiştim, sonra onun yeter teknolojilerini ekledik.  Yaptığımız işin globalde ne karşılığı olduğunu anlamaya başladık ve geliştirerek bu noktaya geldik. Şu anda şirket 6. senesinde.

img_2820

Deloitte Fast 50 teknoloji ödüllerinde 10. olduğunuzu ve Amerika’daki CIO Review dergisinin sizi 20 Umut Vaad Eden Siber Güvenlik Çözümleri’nden biri olarak seçtiğini biliyorum. Öncelikle çok tebrik ediyorum. Biraz da şirket olarak hangi alanlarda faaliyet gösterdiğinizi anlatabilir misin?

Logsign, log yönetimi, regülasyonlara uyumluluk ve güvenlik zekasını hızlı ve kolay kullanımlı tek bir platformda birleştiren bir yazılım. Fiziksel, sanal ve bulut ortamlara, bir haftadan kısa sürede kolayca kurulabiliyor. Alt yapısı ve yazılım mimarisi sayesinde benzerlerinden daha hızlı calışan ve yüksek kapasitede akıllı yedekleme ve saklama imkanı sunuyor. Ayrıca regülasyonlara uyumluluk, kolay raporlama özellikleri ile firmalara denetimlerde kolaylık sağlıyor.

Senin hangi özelliklerin seni bu alana yönlendirdi? Ailen seni destekledi mi? Nasıl bir ailen vardı?

Sadece merak diyebilirim, bir de çok eğlenceliydi.  Ailem beni hep destekledi bunun büyük etkisi vardır. Uykusuz bilgisayar başında kaldığım çok olmuştur ama bilgisayar başında çok vakit geçirdiğim için kızmadılar. Dijitale ve elektroniğe merakım vardı,  bozduğum aletleri umursamadılar. Çocukken televizyonla çok uğraşırdım, içini açıyordum, onu bitirene kadar da onun başındaydım. Siyah beyaz bir tv vardı çok kere onu demonte edip monte ettiğimi hatırlarım.  Müdahaleci bir ebeveynden çok, yön verip, ihtiyaçlarımı sağlayıp,  ne yaparsan yap fark yarat diyen bir ebeveynim vardı. Mahallenin belli bir sınırında kalmam gerekirken bir şeyler öğrenmek için 50km uzağa otobüse binip giderdim. Bolu’dan Ankara’ya Tübitak’taki bilgisayar kulübünün laboratuvarına sabahın altısında kalkıp otobüse binip gidip, akşam saat 6’da eve dönmeye çalışırdım. Ailem bu durumlarda endişelense de beni engellemediler.

Eğitim hayatında sana bu konuda destek olan oldu mu?

Çocukluğumda bilgisayar başında geçiyordu, etrafta buna sahip olan çok az insan vardı. Onlarda oyun oynuyordu. Açılmayan oyunlar için beni çok çağırdıkları olmuştur. Milyon kere de olsa deneyip yolunu bulmaya çalışırdım. Ama okulun olumlu yada olumsuz bir etkisi olmadı. Üniversitede de beklediğimi bulamadım. Oturup çalışacağız, bir şeyleri bulmaya çalışacağız diye düşünmüştüm, bunların dışında her şey vardı. Laboratuvar ortamı var diye hayal ediyordum yoktu, bir laboratuar kurmaya çalıştık ama tam olarak gerçekleşmedi.

O zamanlarda bilinmeyen bir alanda seni destekleyen bir aileye sahipsin, kişilik özellikleri olarak da yaptığı işten keyif almak isteyen, meraklı, öğrenmeyi seven, mücadeleci, problem çözme ve yaratıcılık becerileri gelişmiş, yenilikçiliğe önem veren, farklı bir çözüm bulmaya odaklanmış  bir portre çiziyorsun. Keyif alacağın alanı çok küçük yaşlarda bulmuş olman da başarının altında yatan önemli faktörlerden diye düşünüyorum.

Peki şunu sormak istiyorum, senin de yolculuğun oyun oynamaktan başlıyor ama seni bambaşka bir yere taşıyor. Çocuklar ve gençler de oyuna çok meraklı, çok oyun oynuyorlar ama ötesine taşımayabiliyorlar. Sence nasıl taşıyabilirler?

Sanal ortamda dışarıda yapamadığın şeyleri yapıyorsun, bir maceranın içine giriyorsun. Nasıl yapıldığını merak etmeyebilirsin, sadece oyunun sunduğu şeylere de bakabilirsin, herkes bunu bir şeye dönüştürmeyebilir. Oyun oynuyorsun, “Bu cihazı kontrol ettikten sonra daha fazla kontrol etmeyi istiyor musun?”, hayal ettiğin bir şey var ve yapmıyor şu anda, yapması sana keyif verecek veya birilerine yarar sağlayacak, asıl soru “Bunu kontrol etmek istiyor musun?” Eğer etmek istiyorsa” nasılı” şu anda çok basit.

Kullanmanın ötesinde arka planı merak eden ve bu alanda çalışmak isteyen gençlere neler tavsiye edersin ?

Teknolojileri ilk geliştirenler biz değiliz, bizim dilimizden oluşmuyor, oradaki her şey İngilizce. Dolayısıyla İngilizceyi bilmeleri değil anlamaları lazım. İngilizce bir kelimenin anlamını bilmek yetmez, gözünde bir resim canlanması gerekir. Bu dünya için İngilizce temel. Anlarlarsa yolları çok hızlı olur, bilirlerse sürekli duvarla karşılaşırlar, okur, okuduğundan hiçbir şey anlamaz, kopyalayıp koymaya başlar, ne yaptığını bilmiyordur. Ne yaptığını bilmesi için onu yaratan adamın dünyasında olmalı, onu anlamalı. O yüzden en önemli şey İngilizce.

Diğeri çok basit, bir internet bağlantısı ve bir bilgisayarla her şeyi yapabilecek kaynak var. Bu kaynaklar artık inanılmaz iyiler. Eskiden İngilizce bile hiçbir şey bulamazdın. Animasyonlarından,  1 satır kod yazmadan programlama yapabileceğin platformlara, oyun yapmaktan web sitesi tasarlamaya, mobil uygulama yapmaktan tv programlamaya kadar her şeyi internetten öğrenebiliyorsunuz. Bunlar oldukça basitten başlıyor. Kursları da var, ilgilendiğin konuları bölünmüş olarak öğrenebileceğin kaynaklar da var. En büyük kaynak Youtube. Her şey var ama hepsi İngilizce. Sıfırdan başlıyorsa Code.org sitesinden yararlanabilir. Daha küçük yaşlarda Scratch, problemleri küçültmeyi küçük adımları atmayı öğrenebilirler. İlgi alanını tespit ettikten sonra kendilerini geliştirebilirler.

Eğitim kurumlarına ve öğretmenlere tavsiyelerin neler?

Ben bilgisayar öğretmeni olsam, anlamalarını sağlamaya çalışırdım. Şu an 100’lerce dil var. İleri ve düşük seviye diller var. Düşük seviye diller çok karmaşıktır. Okulda öyle bir dille başlamak onların hata yapmasına ve devam etmemelerine sebep olur. Ruby, Python,  Lua gibi script diller var. Yazdığın şeyi bir İngilizce cümleyi okurmuş gibi okuyabilirsin. Yaptığın şeyi anlarsın, kafanda canlandırırsın. Ama önce Java, C++, C gibi teknik  dillerle karşılaşmak uzaklaşmaya sebep olabilir. Ben de o dillerle üniversitede karşılaştım ve nefret ettim. Bizim işimizin şöyle bir kritik yanı vardır. En küçük hata, noktayı virgül yapmak, bütün sistemi düşürebilir, gökdelen yaparsın bir çiviyi çektiğinde binaya bir şey olmaz ama sen bir çiviyi çektiğin zaman bütün her şey yıkılabilir. Bir de o tarz dillerde basit şeyi yapmak çok uzun hazırlık gerektirir. “Merhaba” yazmak için bir sürü kod yazmanız gerekir. O yüzden yukarıdaki dillerle başlamalarını tavsiye ediyorum.

Kitler de çok güzel , ben öğretmen olsam, Raspberry Pi kit alıp gerçek hayata dokunan şeyler yapmalarını sağlardım. Motoru kontrol edebilirsin, ışığı yakıp söndürebilirsin, bunları programlamak bu tarzda dillerle rahatlıkla yapılıyor ve bunları herkes anlayabiliyor.

Türkiye’de  girişimci olmak zor mu ? Bilişim alanında girişimci olmanın zorlukları ve fırsatları neler? Gençlere tavsiyelerin neler?

İki bakış açıcı var. Biri zor diyecek, diğeri mümkün diyecek. Türkiye ekonomik olarak çok hareketli bir yer. Sabah kalktığında dün biriktirdiğin şeyler yarıya inmiş olabilir. Onu kaldırmak çok zor. Çok hızlı tüketilebilirsin, yaptığın şeyi genelleştirmek de zor oluyor bir Türk firması olarak. Türkiye’den böyle firmalar çıkabileceğini düşünmüyorlar ve hiç bakmayabiliyorlar da. Diğer taraftan genç nüfus, çalışkanlık, hızlı, pratik olmak gibi şeyler de olumlu yanları diye düşünebiliriz. e-tohum , üniversitelerin girişimcilik merkezleri, devlet destekleri, kobi destekleri, gibi kolaylaştırıcı imkanlar da var.

Son olarak paylaşmak istediğin bir şey var mı?

Kodlama ile ilgili şunu söylemek isterim. Şu anda okuma yazma bilmek neyse ileride kodlama bilmek de o olacak. Nasıl sadece okuma yazma bilmek bir işe yaramıyor ve değer yaratmanız bekleniyorsa aynı şekilde ilerde kodlama bilmek yetmeyecek, herkesin onunla değer yaratması beklenecek.

Bu keyifli sohbeti gerçekleştirmemizi sağlayan sevgili Tuğçe Durmaz Türksever’e ve sana çok teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyorum. 

İlgili Siteler: 

https://www.logsign.com/

www.code.org

https://scratch.mit.edu/

http://www.robotistan.com/raspberry-pi-setleri

http://www.etohum.com/

Bir Cevap Yazın