Hayat şartlarımız, yaşam stillerimiz, dünyada ve ülkemizde yaşanan olaylar değiştikçe kuşaklar da farklı özelliklere sahip olmaya başlıyor. O yıllarda doğan tüm insanların aynı özellikleri göstermesi çok mümkün olmasa da bazı ortak özellikler gözlendiğini gören araştırmacılar kuşakları belirli yıllarla sınırlamışlar. Şu anda iş hayatında olan X ve Y kuşağının birbirlerinin farklı özelliklerini tanımaları ve ona göre hareket etmeleri beraber iş yapabilmelerini kolaylaştırıyor. Şu anda eğitim hayatında olan Z kuşağı ise X ve Y kuşağından oldukça farklı özelliklere sahip.
Bazı kaynaklara göre 1995, bazılarına göre 2000 yılından sonra doğan kişiler Z kuşağındalar. Kriz, terör, iklim değişiklikleri gibi küresel sorunların içine doğan bu kuşak için “güvenlik” önemli bir ihtiyaç. Takım çalışmasına ve işbirliğine önem veren Y kuşağının tersine Z kuşağı kendi kendine çalışmayı seviyor, takım üyelerinin performansıyla değerlendirilmekten hoşlanmıyor. Aynı anda birden fazla işi bir arada yapabiliyor ve girişimciliği seviyorlar. Dijital dünyanın içine doğdukları için dijital becerileri yüksek, sosyal medyayı etkin kullanıyorlar ve dijital dünyada üretim yapmayı seviyorlar.
Kuşak | Doğum yılı |
Alpha | 2011- |
Z | 2001-2010 |
Y | 1980-2000 |
X | 1960-1979 |
Baby Boomer | 1946-1959 |
Z kuşağını biraz daha yakından tanımak için 16 Aralık 2017 Cumartesi günü TED Rönesans Koleji’nin düzenlediği “Z Kuşağı ile Yaşamak’ başlıklı sempozyuma katıldım. Konferansın ana konuşmacıları Prof. Dr. Sinan Canan, Doç. Dr. Alper Şahin ve Psikolog Serap Duygulu idi. Birbirinden değerli 12 uzmanın hazırladığı atölye çalışmalarında “Z Kuşağı ile Yaşamak” başlığı farklı açılardan ele alındı. Tüm gün süren ve oldukça yoğun bir programa sahip sempozyumda bende iz bırakanları sizlerle paylaşmak istiyorum.
1.Oturumda Doç Dr. Alper Şahin şunları paylaştı; kuşakların ismi değişse de önemli olan her dönemde ebeveynlerle çocukların arasındaki ilişkidir. İletişimde sormak, dinlemek ve dinlenen bilgileri işlemek önemlidir. Önceki kuşaklarda konuşulmayan meseleler, birkaç kuşak sonrasında da ortaya çıkabilir ve ruh sağlığına olumsuz etkiler yaratabilir, yeni kuşaklara netleştirilmiş hikayeler bırakmak gerekir.
2.Oturumda Serap Duygulu, Z kuşağının içinde yer alan ve 95-2002 yıllarında doğan çocukların yer aldığı K Kuşağının (Karamsar Kuşak) özelliklerini bizlerle paylaştı. K Kuşağı teknoloji sayesinde, işsizlik, savaş, göç, terör, ekonomik krizler gibi olumsuz şeylerle çok erken yaşlarda karşılaşıyorlar, bu yüzden de karamsar bir kuşak. K kuşağı anksiyete, geleneksel kurumlara güvensizlik, yalnızlık, cömertlik ve yaratıcılık gibi özelliklere sahip.
Atölyelerde Uzman Psikolog Nilüfer Devecigil’in atölyesine katıldım. Bebeklerin emniyette hissetiklerinde bağ kurabildiklerini, göz teması, dokunma, ses tonu ve yüz ifademizin bağ kurmadaki önemini anlattı. Ebeveynlerin sesi yükselince ebeveynle çocuk arasında savaş yada kaç tepkisinin gerçekleştiğini ve çocuğun defansa geçtiğini, çok hareketli çocukların emniyette hissetmediği için savaç-kaç’a takılı kaldığını, defans sistemini kapatmadan ilişkiye girilemeyeceğini paylaştı. Ekran zamanının ilişki zamanından çaldığını, ekran başında çok zaman geçiren çocukların yalnızlık yaşadığını ve aşırı tetikte çocuklara dönüştüklerini belirtti.
Son oturumda Prof Dr. Sinan Canan bağımlılığa en açık neslin Z nesli olduğunu, bedensel değil zihinsel yaşadıklarını, sanal ortamdan öğrendiklerini, refaha düşkün, tüketici, küresel, bağımlı, sınırsız, yenilikçi ve dijital olduklarını paylaştı. Vücudumuzun doğada yaşam için uyumsuz olduğunu ve hayatta kalabilmek için dünyayı değiştirmemiz gerektiğini, beynin ise bir “hayatta kalma donanımı” olduğunu, 500 senede hayatın değiştiğini, vücudun aynı kaldığını ama beynin değiştiğini söyledi. İnsanın “fabrika ayarları”nda bol hareket, az-çeşitli-aralıklı yemek, olumlu-zengin sosyal ilişkiler, düşük stres ve sınırları aşmak olduğunu belirten Canan, sınırları aşamayan kişilerin mutsuz öldüğünü söyledi. Fazla hazır oyuncağın beyni geliştirmediğini, gerçek etkileşimlerin beyni geliştirdiğini, beynimizin duygusal bağlantı kurmadığında öğrenemediğini belirtti. Sosyal olmayanların ve gerçek duygusal iletişim kurmayanların bağımlı olduğunu anlattı ve birlikte vakit geçirmenin her şeyin çaresi olduğunu söyledi. Anne babalara, hayattan ekranı çıkarınca yerine alternatif koymalarını, çocukların açık havada hareket etmesini sağlamalarını, sınır dışına çıkmaların izin vermelerini ve çok fazla imkana boğmamalarını önerdi.
Misafirperverlikleri ve bu değerli uzmanları bizlerle buluşturdukları için TED Rönesans Koleji’ne de çok teşekkürler.
çok güzel aktarmışsınız Yeşim Hocam
Teşekkürler Bahar Hocam, Sevgiler