İş Hayatında Fark Yaratanlar

20 Yıl Sonra Biçeceğiniz Tohumları Şimdiden Ekin

Genetik ve Biyoteknoloji son yıllarda oldukça gündemde olan bir alan. Bu alandaki gelişmeler artık laboratuvar ortamından çıkıp hayatımıza doğrudan etki etmeye başlıyor. Türkiye için gelişmekte olan bu alanda kendi girişimi ile yer alan Genomedis Biyoteknoloji şirketinin Kurucusu ve Genel Müdürü Sevgi Ünver ile genetik ve biyoteknoloji üzerine çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Tutkuyla bağlı olduğu genetik alanındaki yolculuğunu, uzun bir kurumsal hayattan sonra  girişimci olarak deneyimlerini ve ailelere, öğretmenlere, gençlere tavsiyelerini keyifle okumanızı  dilerim.

s1

Senin genetikle ilgili yolculuğun nasıl başladı ve bu yolculukta neler yaşadın? 

Genetiğe ilgim, üniversite sınavına hazırlanırken Biyoloji derslerinde DNA, RNA gibi sihirli sözcüklerle karşılaştığımda oluşmuştu. Boğaziçi Üniversitesinde Genetik bölümünü tercih ettim. O dönem neden Tıp değil de Genetik diye çok soruyla karşılaşmıştım. O dönemler genetiğin hiç bilinmediği dönemlerdi, ama ben cesaretle beni büyüleyen ve sırlarını anlamak istediğim bir alana doğru girdim. Boğaziçi Üniversitesi’nde Genetik bölümünü bitirdikten sonra aynı alanda yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Daha sonra Dupon Şirketi’nin Genç Bilim Adamı Yetiştirme bursuyla University of Delaware’e gittim. Bir süre doktora eğitimi için Amerika’da bulunduktan sonra Türkiye’ye dönüp ilaç sektöründe çalışmaya başladım. Klinik araştırmalar bölümüyle başlayıp, medikal pazarlama, pazarlama, satış, iş geliştirme yöneticilikleri ve en son da genel müdür olarak çalıştım. Bu süre içerisinde hep hayalim genetiğin daha uygulanabilir olduğu, kişilerin hayatlarına dokunabilir olduğu, kişilerin sağlıkları için karar verilme aşamasında daha önemli bir yer teşkil etmesi ve benim bu alanda bir girişim yapıyor olmamdı. Genetikle ilgili uygulamaların laboratuvarlardan çıkıp, doktorların tedavi kararı verirken bilgi olarak gelmesi beni cesaretlendirdi ve Ekim ayında kendi girişimimi (Genomedis Biyoloteknoloji) kurmak için kurumsal hayattan ayrıldım.

Biraz girişimini anlatır mısın? Hangi alanlarda çalışmalar yapıyorsun? 

Uluslararası projeleri ve çalışmaları araştırdım, hayalimin uygulanabileceği alanları tespit etmeye çalıştım ve odaklanacağım 3 temel alan belirledim. Bunlardan ilki ilaç genetiği alanıydı. İlaç sektöründeki deneyimlerim bu alandaki dinamikleri iyi bilmemi sağlıyor, genetik alanındaki eğitimim de bu işin genetikle birlikteliğini daha iyi anlayıp, faydalı bir şekilde hizmete dönüştürmeyi sağlayacağından, ilk projenin ‘İlaç Genetiği- Farmakogenetik’ alanında olması planlandı. Diğer üzerinde odaklandığımız  alan ise, ‘Kanser Genetiği’. Kanser günümüzde yaygın hastalıklardan biri haline geldi, kanserin tek bir hastalık değil de, pek çok hastalığın genel adı olması, ayrıştırılmasında ve doğru tedavilerin uygulanmasında en temel taşın genetik uygulamaları olması o alanda yapacak çok şey olduğunu gösteriyor. Bununla ilgili projelere Türkiye’nin çok ihtiyacı olduğunu düşünerek bu alanda projeler oluşturmayı planladık. İlaç sektöründe çalışırken tüp bebek ve kadın sağlığı alanında da uzun yıllar tecrübelerim oldu. Sağlıklı bir nesli dünyaya getirmek için geçmişe göre bunu sağlayabilecek teknolojiler artmaya başladı, gerek tüp bebek uygulamaları, gerek gebelik sırasında yapılacak testlerle, birçok ölümcül hastalık yada yaşamı zorlaştıran hastalığın önüne geçilebiliyor. Bunlarla ilgili testlerin uygulanması, geliştirilmesi, Türkiye’de AR-GE’sinin yapılması da Genomedis Biyoteknoloji’nin en temel üç alanından biri oldu. Bunlardan ilaç genetiği alanında özellikle akılcı ilaç kullanımı çok önemli bir kavram. Ekonomik açıdan devletlerin ödeme yüklerinin hafifletmesini ve bundan da önemlisi kişinin kendisine en uygun tedaviyi deneme yanılma olmadan, o ilacın ona baştan uygun olup olmayacağını bilerek kullanmasını sağlıyor.  Bu işi sosyal sorumluluk gibi de değerlendiriyor olduk, o yüzden bu projeyi önceliklendirdik ve çalışmaya başladık. Kanser genetiği alanında da kişiye özgü tedavi planlaması kavramı tüm dünyada önem kazanıyor, kişinin o tedaviye ihtiyacı olup olmadığını seçmek, o tedavinin  en etkin olacağı sistemle o tedaviyi uygulamak gibi yöntemler dünyada yükselen konulardan. Bizim projelerimiz de bunu kapsıyor ve bu alanda öncü olmayı hedefliyor.

Genetik gençler arasında ilgi duyulan bir alan, geleceğin mesleği olarak görüyorlar ve son yıllarda bu alanı tercih eden çok genç oluyor. Bu konuda senin görüşlerin ve tavsiyelerin neler?

Gençler dünya dinamiklerini en iyi okuyan zihinler. Genetik geleceğin ve hatta artık günümüzün mesleği. Genetik uygulamalar eskiden laboratuvarda daha çok akademik çalışmalarda yapılan uygulamalarken, artık hastaya, doktora yada diğer alanlarda pratiğe hizmet eder boyuta geldi. Sofistike akademik boyuttan uygulanabilir boyuta geldi, belirli bir çıktısı olan ve çıktısının topluma hitap edeceği konular haline gelmeye başladı. Dolayısıyla meslek olarak algısı değişti. Yenilikçi konulardan biri, yayınların, çalışmaların yoğun olarak yapıldığı bir alan,  gençler bunun hızını kendileri de hissettiği için kendilerini uygun görüyorlar. Daha fazla uygulanabilir iş alanı açılıyor. Bunu ürünleştirip hizmete sunacak genetikçiye de ihtiyaç var, ürünleşmiş bir şeyin teknik desteğini verecek genetikçiye de ihtiyaç var, laboratuvarda uygulayacak genetikçiye de ihtiyaç var, genetik danışman olarak, genetik laboratuvarında oluşan yüklü bilginin hekime ve hastaya anlaşılabilir hale getirecek bir kanala da ihtiyaç var. Genetik danışmanlık da çok önemli bir kavram olarak gençlere ilginç geliyor.

Bu alanda öğrenim gören gençleri üniversiteler iş hayatına yeterince hazırlıyor mu? Genetikçi olmak isteyen gençler için tavsiyelerin neler olur? 

Şunu net olarak söyleyebilirim ki, bir konuda kişinin ne yöne doğru gideceği öncelikli olarak kişinin kendisine çok bağlıdır. O kişi kendini geliştirmek için ihtiyaçlarını iyi tespit eder, bununla ilgili yardım isteyebileceği odakları belirlerse,  çok iyi gelişimler gösterebilir. Eskiden bizlerin yapabileceği bir yerlerde staj yaparak kendini geliştirmekti. Ben Boğaziçi Genetikte okurken yeni bir laboratuvar olduğu için staj imkanı çok kısıtlıydı. 3 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesindeki DETAM’da staj yapmıştım. 2. sınıftan 4. sınıfa kadar, her yaz sistemli olarak yaptığım bir stajdı.  Şu andaki iş hayatımda, özellikle kendi girişimimle ilgili çalışmalarda, 1994 yılına dayanan ilişkilerin ve bu stajların çok ciddi faydalarını görüyorum. Benim için genetik alanında fikir liderleriyle tanışıklıklar çok kıymetli yollar açıyor oldu. Dolayısıyla gençlere tavsiyem, bir şeyi gerçekten istiyorlarsa, önce kendilerinin bu konuda çok gayret göstermeleri, 20 yıl sonra biçecekleri tohumları şimdiden ekmeleridir. Sadece kısa vadeli hedefler değil uzun ve çok uzun vadeli tohumlar ekmeliler. Bizim dönemimize göre önemli bir gelişme Teknoparkların açılması. Buralar üniversitelerle organik bağlantıdalar, yine teknoloji transfer ofisleri var. Girişimcilik ekosistemi içerisinde üniversite iş hayatı arasında  besleyen bazı noktalar oluşmaya başladı. Klasik üniversite çevresinden farklı olarak hem teknoparkta iş sahibi hem de üniversitede akademisyen profiller, iş sahibi profilleri oluşmaya başladı. İşte bu köprü profiller iş hayatıyla üniversiteyi birleştiren noktaları oluşturuyor. Gençlerin bunları iyi okumaları, köprü olan kişileri kendilerine mentör olarak seçmeleri, o kişilerle iletişime geçmeleri çok önemli. O tohumların en kolay atılabileceği zamanlar öğrencilik dönemidir. İş hayatının koşturmacası içinde hiç o kadar boş vakitleri olmayacaktır, o yüzden öğrencilik dönemini iyi değerlendirmelerini tavsiye ediyorum.  Genetik alanındaki uluslar arası start up yada bir üstü firmaları incelediğimde, bu firmaların üniversite ve sanayinin desteklediği girişimcilik ekosisteminden ortaya çıktığını görüyorum. Türkiye’de bunun sayısı giderek artıyor, devlet destekleri de artmaya başlayacaktır.

Başarılı bir kurumsal hayattan sonra, kendi girişimini gerçekleştirerek fark yaratan çalışmalara imza atmaya devam ediyorsun. Sence başarının sırrı ne?

Pek çok iş görüşmesinde özellikle yeni mezun adaylarla görüştüğümde şunu görüyordum, iş hayatına ilk defa giren kişiler en geç 2 sene içinde müdür olmak, girdiği kurumun yıldızı olup, en fazla 5-7 sene içinde direktör, 10 sene içinde genel müdür olmayı hayal ediyor. Çıtayı yüksek tutmak ve kendine güven çok kıymetli, ama ayağınız yere bastığında görüyorsunuz ki emek vermeden, kolaycılıkla hiç bir şey olmuyor. Ben hep kendimi aşmaya yönelik hedefler koydum, kendimi ne kadar geliştireceğimi düşündüm. Bu beni günün sonunda avantajlı kıldı, birileriyle kıyaslamadan kendime odaklanıp çalıştığımda, hep yüksek performanslı bir noktada oldum, hep gayretim en üst noktada oldu, çalıştığım kurumları geliştirmek için ne gerekiyorsa o şekilde çalıştım. Yine bununla paralel, ilaç sektörü profil olarak yüksek nitelikte kişilerin çalıştığı bir alandı, o yüzden sizinde kendi kalibrasyonunuzu hep geliştirmeniz gerekiyor. Burada sizin temas kurduğunuz kişilerle güvene dayalı, saygı ve karşılıklı birbirini anlamaya dayalı ilişkiler kurmak çok önemli. Bu ilişkiler, sonrasında da beni en çok besleyen şeyler oldu. Çalıştığım kurumlardan bağımsız olarak o kişilerle her zaman iyi bir ilişkim oldu, onların da bana her zaman destekleri oldu.

Tutkusunun peşinden gidenler her zaman çok başarılı işlere imzalar atıyorlar, sen tutkunu nasıl buldun? İlaç sektöründen gelen bir kişi olarak genetik alanında bir iş fikri sende nasıl oluştu?

İlaç sektöründe çalışırken kendime koyduğum bir hedef de  genetikle ilgili bir şeyler yapmaktı. Bu nadir hastalıklarla ilgili ilaçların Türkiye’ye getirilmesi sürecinde bulunmak da olabilir, genetik tanı uygulamalarının yaygınlaştırılması için çalışmak da olabilir. İlk günden beri aklımda olan bir konuydu. Bu alanı takip eden herkes için şu açıktı ki bir süre sonra genetik tıbbi uygulamaların olmazsa olmazı olacaktı. Şu anda görüntüleme teknikleri olmadan karar verilmeyen bir sağlık uygulaması görüyoruz, Önümüzdeki dönemde de genetikle ilgili bilgiler, tanıya rehber olacak durumlar netleşmeden doktorların tedavi uygulayamayacağı bir sisteme doğru gidiliyor. Kişilerin genetik bilgileri (karakutuları) çözülüyor ve bu da kişiye özgü tedavi planlamasını mümkün kılıyor. Dolayısıyla benim tutkum genetik alanında öncü bir girişim yapmaktı, bu alandaki yayınları çok yakın takip ediyordum ve  benim bu alandaki motivasyonumu hep canlı tuttu. Doğru zamanı ölçmem için fırsat verdi. Genetik alanında girişim yapmak için ortamın oluştuğunu düşündüğüm zaman da bu kararı verdim.

Doğumumuzdan başlayıp ölene kadar hep yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyoruz. Peki sen nasıl bir çocuktun? Öğrenme yolculuğun daha sonra nasıl devam etti? 

Meraklı bir çocuktum, belli konuları olan, o konuları derinlemesine anlamaya çalışan, bulabildiği bütün bilgileri alan, doyum noktasına gelene kadar da öğrenmeye devam eden bir yapım vardı. Sonrasında da çalışma hayatıyla birlikte belirli konular hep odağımda oldu. Genetikle ilgili siteleri, yayınları takip ediyorum, kendimi güncel tutmaya çalışıyorum, o alanda genişlemeye çalışıyorum, baktığım yerler açısından engel olabilecek şeyleri bertaraf etmeye çalışıyorum. Bu alanda internet büyük bir kaynak, doğru bilgileri veren yerlere üyeliklerim var, seçtiğim alanlarla ilgili takip ettiğim süreli yayınlar var. Konferans, kongre ve sempozyumlara  katılıyorum. Buralar beni çok besliyor. Bazen bir yerde duyduğum bir kelime ipucu oluyor. Orada temas ettiğim kişinin davranış şekli bile bazı konulara odaklanmama yada geride bırakma sebebi oluyor. Türkiye’de ve yurt dışında fikirleriyle alana liderlik eden kişilerle temasta kalmaya çalışıyorum. Örneğin Farmakogenetik alanında Avrupa Farmakogenetik Derneği Başkanı ile birebir temas edip, ondan bilgiler alıp, onun uygulamalarını takip etmeye çalışıyorum.

adsiz

Anne babalara neler tavsiye edersin? Çocuklarını yetiştirirken nelere dikkat etsinler? 

Kendim de iki çocuk yetiştirmeye çalışıyorum, ben çocuk yetiştirirken en önemli şeyin temas ettirmek olduğunu düşünüyorum. Farklı konulara, kişilere, ülkelere, meslek alanlarına temas etsinler. Herkes birbirinden farklı zihin ve farklı göze sahip, gençler kendilerine en uygun olanı akılcı şekilde seçecektir. Üniversite tercih sürecinde anne baba ve çocuklarla görüşmelerim oluyor, pek çok kez çocuklar anne babalarından daha rasyonel bakabiliyor. Onun yerine doktor olsun, mühendis olsun diyen anne babalar olabiliyor. Bunlar tercih ve aynı zamanda vazgeçiştir . Aile ve çocuk mutlaka beraber karar verecektir. Çocuğun fazla konuyla temasını sağlayıp, ilgi alanlarını iyi ortaya çıkarıp, onu destekleyici faaliyetlere teşvik etmek, katılmalarını sağlamak önemli. Amerika’da yada farklı ülkelerde lisede okurken proje çalışmalarıyla ürünleşecek biyoteknolojik uygulamalar geliştiren gençler olduğunu biliyorum. Lise eğitimden itibaren çocukların kafalarında neyse yapmak istedikleri onlara dair proje üretmelerini sağlamak önemli. Çocuklar bu projeleri geliştirirken bu alana girmek isteyip istemediğini netleştirecektir. Projeler karar vermek açısından eğitim sisteminin temeli olmalı. 

Peki okullar nasıl eğitim vermeli? Öğretmen olsaydın nasıl bir yönlendirme yapardın? 

Bilgi edinmek artık çok kolay, bir alana ilgi duyuyorsanız internetten ne kadar derinlik istiyorsanız ulaşıyorsunuz, ama eksik olan, çocukların merakını indükleyecek proje başlıkları oluşturmalarını sağlamaktır. Onların dikkatlerini çekecek bir şeyleri ben ortaya koyduktan sonra, onların aktif olmasını sağlardım. Beyinleri işlenmeye çok hazırlar, ilgi alanları ortaya çıktığında, bizim öğretmeye çalıştığımız bilgileri de öğrenmiş olacaklar. Ben böyle bir sistem uygulardım, Türkiye’de çocukların kendi konuları, projeleri, fikirlerini söyleyecekleri platformları olmadıkça gelişimin zorlanacağını düşünüyorum. Proje tabanlı öğrenmenin önemli bir açılım olduğunu düşünüyorum.  Yöntemlerin değişmesi gerekiyor, proje yap getir dediğinizde orjinal projeler ortaya çıkmıyor. Örneğin girişimcilik ekosisteminde uygulanan bazı yöntemler var, Türkiye’de de biyoteknoloji alanında birkaç uygulaması yapıldı. Bu yöntem ne,  herkesin bir projesi olacak, daha önce uygulanmamış olacak, tüm fikirlerin toplanacağı bir ortam yaratılacak, tüm fikirlerden daha uygulanabilir yeni projeler çıkartılacak. Bu ortamda herkes fikrini korkmadan özgürce paylaşacak. Açık bir platformda öğretmenin bunu iyi modere edeceği bir ortam yaratılabilir. 

Başarılı bir kurumsal hayattan sonra kendi girişiminde yeni ufuklara yelken açtın. Senin girişimcilik ile ilgili görüşlerin ve girişimcilere tavsiyelerin neler? 

Bir konuşmacı girişimciliğin  duygusal, kapital ve sosyal sermaye istediğini ve bunlardan da en önemlisinin duygusal sermaye olduğunu söylemişti. Kapital sermaye fikrin iyiyse, belli bir noktaya geldiyse, venture capitallerle halledilebilir. Doğru iş ağının olması sosyal sermayeyi oluşturuyor. İlişkilerin sonrasında ivme verecek düzeyde ve kalitede olması önemli. Duygusal sermaye kişini özüyle ilgili bir konu. Türkiye gibi yarının ne olduğu belli olmayan riskli bir ortamda stresi yönetebilmek önemli. Risk parametrelerini iyi okuyabilmek de gerekiyor. Girişimcilikte önce herkesin” ne güzel “diyerek sizin sırtınızı sıvazladığı bir dönemden sonra bir şeyler çıkmaya başladığında daha çok bariyerlerle karşılaşabiliyorsunuz. Girişimciliği taşı düz bir yolda değil de, tepeye doğru yuvarlamak gibi düşünebiliriz. Bu yolda inişler çıkışlar yaşanabiliyor. Duygusal sermaye ile bunları iyi yönetebilmek gerekiyor. 

Ben girişimciliği tohum ekmeye benzetiyorum. Toprak buldun, o senin iş fikrin, ekiyorsun, her gün suluyorsun, her gün hayalle güne başlıyorsun. Hemen ertesi gün meyve alamayabilirsiniz. Özellikle biyoteknoloji hemen hasat yapacağınız bir alan değil hemen büyük paralar kazanacağınız bir alan değil. O yüzden iyi bir çiftçi olmak gekiyor, avcılık yapacak kişi girişimci olamaz. Sabır ve gayretle, inancını perçinleyerek giden bir süreç. Belki de 30 yıl sonra için şimdiden bazı şeyleri ekiyorsun, bunu da iyi bir iş planıyla kısa orta, uzun vadede nereye gittiğini görerek desteklemek gerekiyor. Keyifli bir serüven, açılımı müthiş bir enerjisi olan bir serüven. Bir de dağılmamak odaklanmak çok önemli. Konuyu tespit edip, o alanda gayret göstermezsen, o da olsun bu da olsun dersen, elinde hiç bir şey kalmayabilir. İş ağı konusunda dünya otoritelerinden Ivan Minster’in. söylediği gibi 100 tane işi 10 kere yapmaktansa, 10 tane işi 100 kere yapmak çok daha önemlidir. Çok dağılmadan doğru odakla, akıllı bir strateji yönetimiyle girişimcilik başarıya ulaşır diye düşünüyorum. 

Son olarak genetiğin geleceğinde neler var?

Yıldız savaşlarında ütopik olarak anlatılan her şey hayatımıza girdi, girecek. Çok da uzakta olmayacak bir şeyden bahsedeyim, herkesin genomu çözülebilir. Kişiler kendi genomlarını kimlik kartları gibi yanlarında taşıyabilirler. O data, ihtiyaç duyulduğunda hastalığın teşhisi için baz oluşturacak, tedavi için o bilgiler kullanılacak. Kimlik sorgulaması gibi genetik verimiz sorgulanarak tedavi yapılacak. Bunu yaşayabilmek için genetik dünyası için orta ölçekte bir zaman dilimi gerekiyor. Bu konuda pek çok yeni iş kolu açılacak. Gençlerin bunu bu şekilde okumasını öneririm. 

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum, son olarak ne eklemek istersin? 

Gençler zamanın kıymetini bilsinler, boşa harcanmayacak kadar kıymetli bir unsur zaman. Eğlenmek, keyif almak önemli ama ne istediklerini tespite de önem versinler. Bu hedef zorlu da olsa, o zahmetli yol için motivasyonlarını yüksek tutsunlar.  Ne istediğini bilen kazanır. Yarının konjonktürünü düşünebilen kazanır, kutunun dışına çıksınlar. Mentörlük çok kıymetli. Eğitim dünyasındaki en önemli eksiklik olarak görüyorum bu konuyu. Gençlerin iş dünyasından mentörleri olmalı, geliştirmek istedikleri alandan mentörleri olmalı, ailelerin bu fırsatları sağlayacak temasları kurdurmaları önemli. Aileler çocukları için en iyisini isterler ama çocukların doğru kararı vermek için iyi bir zihin kapasitesine sahip olduklarını unutmamak gerekiyor. Onların bunu kullanmaları için ailelerin çocuklarına fırsat vermesi gerekir. Son olarak da şunu söylemek isterim. Gençler kendilerini girişimcilik konusunda engellemesinler.

Bir Cevap Yazın